Yıllarca aldıkları eğitimlerle kendilerini geliştiren, yaptıkları araştırmalarla hayatın her alanına dokunan kadın bilim insanlarının hikayeleri de benzerlik gösteriyor. Türkiye’yi bir adım ileriye taşıyabilmek için ailelerinden ve sosyal hayatlarından fedakarlık yapan bilim insanları, başarılarıyla isimlerinden söz ettiriyor. Bu aşamaya gelene kadar bir çok zorluktan geçen kadın bilim insanlarından bazıları, bilime yön veren çalışmaların aksamaması için çocuklarını laboratuvarlarda büyütmek zorunda kaldı. Fedakar annelerin çocuklarının ilk oyuncağı laboratuvardaki malzemeler oldu. Bilimin cinsiyet üstü bir olgu olduğunu ve kadınların istedikleri zaman her şeyi başarabileceklerini vurgulayan kadınlar, bugünlere gelmelerindeki süreci anlattı.
AKLIMDA BİLİM İNSANI OLMAK YOKTU
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Marmara Araştırma Merkezi (MAM) İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlik Başkan Yardımcısı, MAM’ da Kutup Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Burcu Özsoy, “Yüksek lisansımı, özellikle uydu görüntülerinden yer yüzündeki değişiklikleri tespit etme yönünde çalışmalarımı başlatana kadar ve üniversitede eğitim çalışmalarımı tamamlarken aklımda bilim insanı olma gibi bir fikir yoktu. Her sorduğum bilimsel sorunun yanıtına bir adım daha yaklaştığımda aslında bilimin ne kadar önemli olduğunu anladım. Dünyayı anlamak adına her türlü sorunun cevabını bilim insanlarından geçtiğini anladım. Özellikle yüksek lisans çalışmamdan sonra doktora çalışmamı da yapmaya kadar verdiğimde bilime daha da yaklaştığımı ve bu soruların bilim insanlarından geçtiğini, bizlere ihtiyaç olduğunu anladım ve bilim insanlığı benim için o dakikadan itibaren çok kıymetli oldu" dedi.
YEREL ÖLÇÜMLERİ ANTARTİKA'DA İCRA ETTİM
Kendisinin harita mühendisi olduğunu aktaran Prof. Dr. Özsoy, “Uzaktan algılama görüntüleriyle Arktik deniz buzları ve Antarktika deniz buzlarının iklim değişikliği ile ne kadar değiştiği konularını çalışmaktayım. Tabii bilgisayarda çalışabiliyoruz. Ama bu uydu görüntülerini doğrulamak adına sahada da bulunmak gerekiyor. Bu kapsamda 2005 yılında ilk Antarktika seferine katıldığımda Buzkıran gemisi üzerinde bilim insanlarıyla yersel çalışmaları gerçekleştirdim. Hem kadın bilim insanları için hem erkek bilim insanları için sahada her türlü çalışma zor. Buzkıran gemisinde deniz buzu gözlemlerini Antarktika’da icra ederken başta bir insan olarak başta zorlandım. Sonrasında insan duruma alışıyor. Diğer bilim insanlarıyla ortak çalışmalarda da herkes birbirine destek oluyor. Doktoramdan sonraki dönemde Cumhurbaşkanlığı himayelerinde, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı uhdesinde TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi’nin Kutup Araştırmaları Enstitüsünün icra ettiği Antarktika seferlerinde de sefer liderliği ve koordinatörlüğü görevini üstlendim. Tabii burada devreye bilimsel çalışmaları icra etmek dışında sorumluluk da giriyor. Sahada yapılan çalışmaların dışında liderlik göreviyle Antarktika’ya giden bilim insanlarının hem bilimsel çalışmalarının sahada gerçekleştirmelerinin sorumluluğu hem de sağlıkla, emniyetle ülkeye dönmeleri vazifesini üstleniyorum" diye konuştu.
EVLADIMA ÖRNEK OLMAK İÇİN ÇABALIYORUM
Sadece bilimde değil, diğer meslek gruplarında da ‘Adam’ ifadesinin kullanılmasının kendisine doğru gelmediğini aktaran Prof. Dr. Özsoy, "2010 yılından beri bilim insanı ifadesini kullanan ve bu ifadenin arkasında olan bir bilim insanıyım. Bence doğru olan bu. Mesela örnek verebilirim ki ‘Gemi adamı’ deniliyordu, artık ‘Gemi insanı’ tabirine döndü. Hem kadın denizcilerimiz hem erkek denizcilerimiz var. Bu anlamda ben insan ifadesinin arkasındayım. Bilim insanı olmanın yanında aynı zamanda bir anneyim. Evladıma bilim insanı olarak örnek olmak benim için çok önemli ve bu konu beni çok mutlu ediyor. Aynı zamanda elde etmiş olduğum bilimsel başarılar her zaman oğlumu çok mutlu ediyor. Bilimsel ödüller tabii ki bir bilim insanının yaptığı çalışmaların en güzel taçlandığı nokta. Bu da ister istemez hem kendimin hem ailemin hem evladımın hakikaten çok mutlu olduğu noktalar oluyor" şeklinde konuştu.
BİR ÇOĞUMUZ KADIN BİLİM İNSANLARININ ADINI SAYMAKTA ZORLANIRIZ
TÜBİTAK MAM Malzeme Teknolojileri, Kimyasal Proses Teknolojileri Başuzman Araştırmacı Doç. Dr. Tuba Erdoğan Bedri ise kadınların tarih boyunca her alanda var olduğunu dile getirerek, "Tabii kadınlar, bilim insanı olarak biraz daha geri planda kalıyordu. Bunun sebebi de biraz erkek egemen bilim insanlarının varlığıydı belki de. Bir çoğumuz tarihte önemli izler bırakmış erkek bilim adamlarının ismini hatırlar ama kadın bilim insanlarının adını saymakta zorlanırız. Kadınlar her zaman vardı. Belki cesaretlerini toplayıp çok da kendilerini gösteremediler" ifadelerini kullandı.
BİLİMİN MESAİSİ OLMADIĞI GİBİ ANNELİĞİN DE MESAİSİ YOK
Doktoraya başladığı zaman daha fazla okuyunca aslında hiçbir şey bilmediklerini ve daha öğrenecek çok şey olduğunu keşfettiğini dile getiren Doç. Dr. Tuba Erdoğan Bedri, "Kimya biliminde genelde soyut olarak çalışabildiğiniz gibi sentezlediğiniz bir malzemeyi elinize aldığınızda, onun kullanım alanını gördüğünüzde ve tecrübe ettiğinizde çok heyecanlanıyorsunuz. Yapı özelliklerini incelediğiniz ve benim sentezlediğim bu malzemenin aslında sanayide veya teknolojide çok önemli bir boşluğu doldurduğuna karar verdim. Ben aslında hiç zorlukla karşılaşmadım, sosyal çevrem ve ailemden aldığım destekle. Tek zorluk anne olduktan sonra oldu. Bilimin mesai saati olmadığı gibi anneliğin de mesai saati yok. Zorluğu sadece o zaman yaşadım” dedi.
KADINLAR HAYATIN HER ALANINDA İZ BIRAKACAK İŞLER YAPSIN
Bilim insanı teriminin, insanoğlu gibi cinsiyetler üstü bir terim olduğunu söyleyen Doç. Dr. Tuba Erdoğan Bedri, “’Biz bilim kadınıyız’ diye bir yerlerde telaffuz edilmesinin ihtiyacını ben hiç duymadım. Çünkü bilim cinsiyetler üstü ve herkese yakın bir alan. Kadınlar kendilerine inanıp cesur olsunlar. Bir işi yapmaya karar verdiklerinde ‘Ben kadınım, yapamam’ diye düşünmeyecekler. Tamamen eşit şartlardayız. Erkekler yaparsa biz de yaparız. Eğitimi hayatlarının her köşesine yerleştirmelerini öneririm. Çocuk yetiştirirken de öyle. Kendi çocuklarının eğitim koçu olan arkadaşlarım var. Eğitim ömür boyu sürecek bir olgu. Eğitim hiç bir zaman uzak kalmasınlar ve hayatın her anına eğitimleriyle iz bırakacak işler yapsınlar" diye konuştu.
LİSE YILLARINDA BİYOLOJİYE OLAN İLGİM ÖĞRETMENLERİMİN DİKKATİNİ ÇEKTİ
Bilim insanı olduğu için şanslı olduğunu dile getiren TÜBİTAK MAM Yaşam Bilimleri, Medikal Biyoteknoloji Araştırma Grubu Araştırmacısı Doç. Dr. Hilal Yazıcı Malkoçoğlu da "Ablam benden yaşça çok büyüktü. Aynı zamanda onun bütün akademik sürecine çocukluğumda şahit olmuş oldum. Babam her ne kadar bilimin dışında olan bir insan olsa da bilime çok meraklıydı. Evimizde bir mikroskop vardı, doğa kitapları vardı. Bir taraftan onlarla ilgilenirken, bir taraftan ablamın hikayelerine şahitlik ediyordum. Lise yıllarında biyolojiye olan ilgim bütün öğretmenlerim tarafından belirlendi ve beni o alana yönlendirdiler" şeklinde konuştu.
KADINLAR KENDİLERİNDE GÜCÜ FARK ETSİNLER
Bilimin cinsiyeti olmadığını aktaran Doç. Dr. Hilal Yazıcı Malkoçoğlu, "Bilim; ırk, dil, din, etnik köken, her şeyin üstünde olan bütünleştirici bir unsur. Bilimin içerisinde olan insanlar bunun çok da önemli olmadığının farkındalar. Ama bu bütünleştirici unsurun hem dile hem de yaşamsal pratiğe geçmiş olması bütün herkes açısından algıyı genişletiyor. Bu da olumlu bir şey. Yani o bilimin bütünleştiricisi unsurunu fark etmek önemli bir kriter. Kadınlar zaten neslin aktarılmasında, neslin devamında kilit noktalar. Doğa onlara müthiş bir güç vermiş. Kendilerindeki bu gücü fark etsinler ve pes etmesinler. Sonuna kadar vazgeçmeden devam etsinler. Çünkü hepimiz zorlu koşullardan geçiyoruz. Ama bu süreçler, geçici süreçler olsun. Onları bertaraf edip mutlaka yapmak istedikleri işe konsantre olsunlar ve yollarına devam etsinler" ifadelerini kullandı.
YORUMLAR